Schengen Türklere kapandı
Schengen sistemindeki bu sert dönüş, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki diplomatik ilişkilere de yansıyor.

Avrupa Birliği’nin en önemli başarılarından biri olarak kabul edilen Schengen Anlaşması, 1985 yılında imzalanarak Avrupa kıtasında iç sınır kontrollerinin kaldırılması ve serbest dolaşımın sağlanması amacıyla hayata geçirildi. Bugün itibarıyla yaklaşık 420 milyon insan için geçerli olan bu sistem, Avrupa entegrasyonunun sembollerinden biri olarak hâlâ büyük önem taşıyor. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler, hem sistemin işleyişini hem de geleceğiyle ilgili belirsizlikleri gündeme getirdi.
Kaçak göç baskısı ve güvenlik endişeleri, özellikle Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde sınır kontrollerinin yeniden başlatılmasına yol açtı. Bu durum, sadece fiziksel sınırlarda değil, vize süreçlerinde de ciddi daralmalara neden oldu. Türkiye'den yapılan Schengen vizesi başvuruları giderek zorlaştı; bazı ülkelerde ise fiilen askıya alındığı yönünde iddialar arttı.
Vize Süreçlerinde Ciddi Zorluklar
Türkiye’de ekonomik zorlukların artması ve yüksek enflasyonun etkisiyle, yurt dışına çıkma ihtiyacı hisseden vatandaş sayısı yıllardır artış gösteriyor. Turistik, ailevi ya da ticari amaçlı seyahatler için Schengen vizesi almak isteyen Türk vatandaşları, artık önceki kadar kolay sonuç alamıyorlar. AB Komisyonu verilerine göre, 2024 yılında Türkiye üzerinden yapılan toplam Schengen vizesi başvurusu 1 milyon 174 bini buldu. Her 100 başvurudan en az 30’u reddedilirken, bazı ülkelerde bu oran %50-60 gibi oldukça yüksek seviyelere ulaştı.
Almanya gibi ülkelerde vize randevusu alma süreci bir yılı aşan sürelerle gerçekleşmeye başladı. Başvuru yoğunluğu ve kaçak göçle ilişkilendirilen risk algısı, Türk vatandaşlarına yönelik vizelerde ciddi kısıtlamalara neden oldu. Halk arasında “Schengen Türklere kapandı” şeklinde yaygınlaşan söylemler, resmi açıklamalar olmasa da günlük yaşamda hissedilmeye başlandı.
Sistem Üzerinde Yeni Soru İşaretleri
Vize işlemlerinin yavaşlamasının yanı sıra, randevu sistemlerinde dolandırıcılık iddiaları da ortaya çıktı. Bazı özel firmaların, sistemden toplu randevular alıp bunları yüksek fiyatlarla satması üzerine ciddi şikayetler yükseldi. Bireysel başvuru yapmak isteyen vatandaşlar uzun süre randevu bile alamadı. Bu durum, hem zaman kaybetmeye hem de ekstra maliyetlere yol açtı.
Bu olaylar üzerine Almanya ve İtalya gibi ülkeler kendi vize sistemlerini yeniden değerlendirmeye aldı. Bu incelemeler sırasında vize işlemlerinin büyük ölçüde durma noktasına geldiği belirtildi. Sistemin mağduriyet yaratmadığına dair garantiler sunulsa da, uygulamada yaşanan gecikmeler ve ret oranları, kullanıcılar açısından memnuniyetsizliği artırdı.
Kaçak Göç Kaygılarını Artıran Faktörler
AB ülkelerinin vize vermekte isteksiz davranmasının en büyük nedenlerinden biri, vize ile Avrupa’ya gelen kişilerin iltica başvurusunda bulunması. Özellikle Almanya ve İtalya gibi ülkelerde bu duruma sıkça rastlanıyor. Geçtiğimiz yıllarda turistik veya iş amaçlı alınan vizelerle Avrupa'ya gelen bazı Türk vatandaşlarının geri dönmemesi ve yerel makamlara iltica başvurusunda bulunması, bu sürecin daha sıkı denetlenmesine neden oldu.
Bu durum, Schengen vizelerinin sadece gerçek ihtiyaç sahiplerine verilmesi gerektiğini düşünen yetkilileri, vize kriterlerini daha da sertleştirmeye yöneltti. Sonuç olarak, hem turistik hem de ticari vizelerde ciddi oranda azalma görüldü.
Resmi Açıklama Bekleniyor
Şu ana kadar ne Avrupa Birliği ne de Almanya ve diğer ilgili ülkeler konuyla ilgili resmi bir açıklama yapmadı. Ancak yaşanan gelişmeler, vize prosedürlerinde meydana gelen dönüşümün yalnızca teknik değil, aynı zamanda siyasi bir kararla şekillendiği izlenimini veriyor. Bu durum, hem bireysel düzeyde plan yapmak isteyen vatandaşlar hem de ticari ilişkiler açısından ciddi bir belirsizlik yaratıyor.
Hollanda Dahil Oldu: Kontrollü Dolaşım
Kaçak göçle mücadele kapsamında başlayan sınır kontrolleri, hızla Avrupa geneline yayıldı. Danimarka, İsveç, Polonya, Macaristan, Yunanistan, Bulgaristan ve Fransa gibi ülkelerin ardından Hollanda da geçen yıl itibarıyla sınır kontrollerini yeniden başlattı. Bu adım, Hollanda'nın 25 yıl sonra ilk kez polisiye önlemleri devreye soktuğu anlamına geliyor.
Bu durum, Schengen sisteminin temel prensiplerinden biri olan serbest dolaşım hakkını doğrudan etkiledi. Ancak bu değişikliğin en çok Türk vatandaşları üzerinde hissedildiği görülüyor. AB’nin geniş kapsamlı politikalarıyla uyumlu görünse de, uygulamada farklılıklar göz ardı edilemeyecek kadar belirgin.
Vize sürecinde yaşanan bu karmaşık yapı, sosyoekonomik farklardan kaynaklanan eşitsizlikleri de beraberinde getirdi. Randevu almak isteyen sıradan bir vatandaş, aylarca beklemekle kalmıyor, aynı zamanda dolandırıcılar tarafından kurumlar arası satışa sunulan randevuları satın almak zorunda kalabiliyor. Bu da vizenin sadece ekonomik gücü olan kişilere ulaşabileceği algısını güçlendiriyor.
Sistemdeki bu adaletsizlik, hem bireysel düzeyde hem de uluslararası ilişkilerde ciddi tartışmalara neden oluyor.
Gelecek Ne Olacak?
Schengen Anlaşması’nın 40. yıl dönümünü kutlayan Avrupa Birliği, şu anda iki büyük sorunun arasında sıkışmış durumda: Göç basıncı ve güvenlik endişeleri. Bu bağlamda alınan tedbirler, kısa vadeli çözümler olabilir ama uzun vadede Avrupa bütünlüğünü tehdit edebilecek nitelikte. Özellikle Türkiye gibi üçüncü ülkelerden gelen başvuruların nasıl değerlendirileceği, AB’nin dış politika stratejisinin de önemli bir parçası.
Yeni bir vize sistemi tasarımı, daha şeffaf ve erişilebilir bir yapıya geçiş, başvuru süreçlerinin dijitalleştirilmesi ve dolandırıcılık risklerinin minimize edilmesi gibi adımlar atılabilir. Ancak bu tür reformlar zaman alacak ve süreçte de mağduriyetler devam edebilir.
Neticede Schengen’in simgelediği değerlerin korunması gerektiği yaygın bir görüş olsa da, günümüzün yeni gerçeklikleri karşısında esneklik göstermek de kaçınılmaz görünüyor. Türk vatandaşları, bu sürece doğrudan dahil olmuş durumda. Vize süreçlerinde yaşanan yavaşlama ve ret oranlarındaki artış, sadece bireysel bir sorun değil, aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerini de derinden etkileyen bir mesele haline geldi.
Her ne kadar resmi bir açıklama yapılmamış olsa da, fiili olarak Türklere yönelik Schengen vizesi verme işlemleri ciddi şekilde kısıtlanmış durumda. Bu durumun ne kadar süre devam edeceği, AB ve üye ülkelerin gelecek dönemde alacakları kararlara bağlı olarak şekillenecek.
Bu süreçte, bireylerin sabırlı olması, doğru bilgiye ulaşmaya çalışması ve alternatif planlar geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Ayrıca, diplomatik düzeyde yapılacak girişimlerin de bu krizin çözümüne katkı sağlayacağı düşünülüyor. Schengen’in geleceği, hem Avrupa Birliği hem de Türkiye açısından yakından takip edilmesi gereken bir gündem maddesi olarak öne çıkıyor.