Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı muavini kimdir?

Her ne kadar Kıbrıs Cumhuriyeti eşit ortaklık temelinde kurulmuş olsa da, uygulamada durum farklı gelişti.

Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı muavini kimdir?

Kıbrıs adası, coğrafi olarak Doğu Akdeniz’in merkezinde yer alır ve uzun süredir hem kültürel hem de siyasi açıdan çok çeşitli etkilerin çatıştığı bir bölgedir. Ada üzerindeki siyasi yapılar, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük dönüşümler yaşamıştır. Bu dönüşümlerin sonucunda bugünkü gibi farklı yönetim biçimleri ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ilk olarak Kıbrıs Cumhuriyeti kavramını ele alalım.

Kıbrıs Cumhuriyeti: Kuruluşu ve Yapısı

Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960 yılında İngiltere'den bağımsızlığını kazandıktan sonra kurulan devlet yapısıdır. Bu cumhuriyet, ada üzerinde yaşayan Rum ve Türk toplumlarının eşit haklara sahip olduğu iki toplumlu bir federasyon modeline dayanıyordu. Londra-Zürih Antlaşmaları ile kurulan bu yapı, Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık tarafından garantilenmiştir. Yani bu antlaşmalar sayesinde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bütünlüğü, dış müdahalelere karşı korunurken, içeride her iki toplumun da karar alma sürecine eşit katılması sağlanmıştı.

Bu yapı çerçevesinde başta Başpiskopos III. Makarios olmak üzere Rum toplumu, cumhurbaşkanlığı görevini üstlenirken, cumhurbaşkanı yardımcılığına Dr. Fazıl Küçük seçilmiştir. Ancak zamanla bu denge bozulmuş; özellikle Makarios’un bazı anayasal düzenlemelerle Türk toplumunun haklarını sınırlandırma girişimleri, 1963 Kanlı Noel olaylarına yol açmış ve iki toplum arasındaki çatışma derinleşmiştir.

Bu dönemde başlayan gerilimler, Türk yerleşim yerlerine yapılan saldırılarla sonuçlanmış ve Kıbrıslı Türkler kendi savunma yapılarını oluşturmaya başlamıştır. Bu süreçte Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işleyişi yavaş yavaş aksamış, Türk toplumunun devlet kurumlarından soyutlanması kaçınılmaz olmuştur.

1974 Olayları ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Dönüşümü

15 Temmuz 1974’te Yunan cuntasının desteğiyle Kıbrıs’ta askeri darbe gerçekleştirilmiştir. Bu darbede Makarios görevinden alınmış, yerine Enosis (Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması) yanlısı Nikos Sampson getirilmiştir. Bu durum Türkiye'yi harekete geçirmiş; Türkiye, garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı başlatmıştır. Bu harekâtla birlikte adanın kuzeyinde bir güvenli bölge oluşturulmuş ve Kıbrıslı Türklerin yaşadığı bölgeler kontrol altına alınmıştır.

Bu gelişmelerin ardından Kıbrıs Cumhuriyeti, fiilen ikiye bölünmüş ve adanın güneyindeki alanlar Rum toplumunun, kuzeyindeki alanlar ise Türk toplumunun kontrolüne geçmiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır: Kıbrıs Cumhuriyeti resmen hâlâ varlığını sürdürüyor fakat işleyişi büyük ölçüde engellenmiş durumda. Güney Kıbrıs'ta bu cumhuriyetin kurumsal yapısı devam etse de, Kuzey Kıbrıs’ta bağımsız bir yönetim kurulmuştur.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi: Uluslararası Tanınırlığı Olan Ama Etkisizleşen Devlet Yapısı

Bugün Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, uluslararası camiada genellikle "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak bilinir çünkü bu yönetime Birleşmiş Milletler üyeliği ve Avrupa Birliği’ne katılım hakkı verilmiştir. Ancak bu tanınırlık, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tüm adayı temsil ettiği anlamına gelmez. Çünkü adanın kuzeyinde başka bir yönetim biçimi de bulunmaktadır.

Güney Kıbrıs yönetimi, 1974 sonrası dönemde bağımsızlık ilan edilmemiş olsa da, etkin olarak sadece adanın güneyinde egemenliğini sürdürmektedir. Bu yönetime bağlı olan kurumlar, BM üyeliği ve AB üyesi olmasıyla uluslararası düzeyde tanınmaktadır. Ancak iç boyutta bakıldığında, bu yönetim Türk toplumunu tamamen dışlayan ve onların siyasi haklarını yok sayan bir yapıya dönüşmüştür. Ayrıca, adanın kuzeyindeki Kıbrıslı Türk halkının bu yapı içinde hiçbir temsiliyeti yoktur.

Yani, bugün Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yalnızca güney kısmını yöneten bir yapıdır ve bu yönüyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin orijinal anayasasına aykırı bir pozisyonda bulunmaktadır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti: Ulusal Kurtuluş Savaşı Sonrası Kurulan Devlet

Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında adanın kuzeyindeki Türk toplumu, kendini hayatta tutabilmek ve geleceğini güvende görebilmek adına daha fazla beklememeyi seçmiştir. 1983 yılında, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasal yapısının artık uygulanabilir olmadığını ilan ederek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini (KKTC) ilan etmiştir.

KKTC, Kıbrıs Türk halkının millî iradesiyle kurulmuş tek bağımsız devlettir. Türkiye tarafından tanınan bu cumhuriyet, uluslararası arenada yalnızca sınırlı tanınırlığa sahiptir. Ancak Kıbrıs Türk halkı için sembolik ve pratik anlamda büyük öneme sahiptir. KKTC, kendi anayasasına göre demokratik, laik ve sosyal bir devlettir. Kendi meclisini, hükümetini, mahkemelerini ve diğer kurumlarını özgürce yönetmektedir.

Uluslararası camiada bu tanınırlık eksikliği, KKTC’yi bazı zorluklarla karşı karşıya bırakmışsa da, Kıbrıs Türk halkı için bu devlet, varoluş mücadelesinin en somut ve güçlü yansımasıdır.

Üç Kavram Arasındaki Temel Farklar

Kavram Tanım Tanınırlık Egemen Alan
Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 yılında kurulan, iki toplumlu ve eşit temsilli federal devlet Uluslararası düzeyde tanınsa da fiili egemenliği yok Teorik olarak tüm ada
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin güney bölümünü yöneten yapı Geniş uluslararası tanınırlık (BM üyeliği, AB üyesi) Adanın güney kısmı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 1983’te kurulan, Kıbrıs Türk halkının kendi iradesiyle oluşturduğu devlet Sınırlı tanınırlık (sadece Türkiye tarafından tanındı) Adanın kuzey kısmı

Neticede...

Kıbrıs konusundaki karışıklığın ana nedeni, tarihsel gelişmelerle birlikte ortaya çıkan bu farklı siyasi yapılardır. Kıbrıs Cumhuriyeti, teorik olarak halen geçerli bir yapı olarak kabul edilse de, 1974 sonrası dönemde fiili uygulaması büyük ölçüde kaybolmuştur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, uluslararası tanınırlığa rağmen Kıbrıs Türk halkını dışlayan bir yapıya bürünmüşken; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk toplumunun kendi geleceğini belirleme hakkının en somut ifadesidir.

Bu kavramları doğru şekilde anlamak, Kıbrıs meselesinin çözüm arayışlarında daha dengeli yaklaşımlar geliştirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.