Kıbrıs Barış Harekâtı
Bu harekât, yalnızca bir askeri operasyon değil, aynı zamanda bir hak mücadelesidir.

Kıbrıs adası, Akdeniz’in en büyük adası olarak coğrafi ve jeopolitik açıdan son derece stratejik bir konuma sahiptir. Türkiye’ye 65 km, Yunanistan’a ise 965 km uzaklıkta olan bu ada, yalnızca bir coğrafi varlık değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki dengeyi belirleyen bir güç merkezidir. Dünya oluşumunun üçüncü zamanında Anadolu ile bitişik olan Kıbrıs, dördüncü zamanda İskenderun bölgesinden koparak bugünkü konumuna yerleşmiştir. Adanın jeolojik yapısı ve bitki örtüsü İskenderun bölgesiyle benzerlik gösterirken, Beşparmak Dağları ve Trodos Dağı gibi doğal engellerle çevrili olması da adayı savunma açısından önemli kılmaktadır.
Kıbrıs’ın kuzeyinde, Akdeniz’e paralel doğu-batı istikametinde uzanan Beşparmak Dağları, sarp ve yalçın kayalardan oluşan bir yapıya sahiptir. Bu dağlar, belli geçiş yerlerinin dışında aşılması zor bir koruma hattı oluşturur. Beşparmak Dağları’nın güneyinde, Magosa’dan Güzelyurt’a kadar uzanan Mesarya Ovası yer alır. Adanın güneyinde ise Trodos Dağı bulunmaktadır. Kıbrıs, yeryüzünde bakır madeninin ilk işlendiği yerdir ve adının kökeni de bu madenden gelmektedir (Latince cuprum, İngilizce copper).
Kıbrıs’ın jeopolitik önemi, yalnızca geçmişte değil, gelecekte de artmaya devam etmektedir. Türkiye’ye yakınlığı, İskenderun ve Mersin Körfezlerini kontrol etmesi, Akdeniz’in doğusundaki deniz ulaşımı, İsrail ve Suriye’nin liman ve sahillerinin güvenliği, Türk boğazları ve Süveyş Kanalı’nın emniyeti, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz ve petrol yatakları ile petrol nakliyatı gibi faktörler, Kıbrıs’ın stratejik önemini daha da artırmaktadır. Kıbrıs adası, bu konumuyla; Doğu Akdeniz’de bir uçak gemisi, füzeler için bir rampa, Anadolu’yu güneyden istila için bir atlama taşıdır. Ege adaları ile Anadolu’nun güneyinden de kuşatılmasını tamamlayabilecek önemli bir bölgedir. Türkiye’nin güvenliği için Kıbrıs yüksek bir değer ifade eder.
Atatürk’ün Kıbrıs’a Bakışı
Kıbrıs’ın jeopolitik önemini sadece geçmişin şartları içinde değil, geleceğin hızla değişen şartları içinde gören büyük asker, en büyük komutan ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Antalya bölgesinde yapılan bir askeri tatbikatta subaylara şu soruyu yöneltmiştir: “Türkiye’nin yeniden işgal edildiğini ve Türk kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. İkmal yollarımız ve imkanlarımız nelerdir?” Subayların görüş ve düşüncelerini dinleyen Atatürk, haritada Kıbrıs adasını işaret ederek şunları söylemiştir: “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için mühimdir.” Bu sözlerle Atatürk, Kıbrıs’ın Türkiye için taşıdığı stratejik önemini ortaya koymuştur.
Kıbrıs’ın Tarihi ve Megalo İdea
Kıbrıs, jeopolitik önemi nedeniyle tarih boyunca çeşitli kavimlerin istilasına uğramıştır. M.Ö. 1450 yılından günümüze kadar Mısırlılar, Hititler, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Büyük İskender (Ptoleme Egemenliği), Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar (Aslan Yürekli Richard), Venedikliler ve Osmanlılar tarafından yönetilmiştir. 300 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Kıbrıs, 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nde Osmanlıları destekleme karşılığında 1878’de İngiltere’ye geçici olarak bırakılmıştır. İngiltere, I. Dünya Savaşı’nın başında Kıbrıs’ı ilhak ettiğini açıklamıştır.
Bu süreçte, Yunanistan’ın “Megalo İdea” (Büyük Ülke) hayali çerçevesinde Kıbrıs’ı topraklarına katma gayreti içindedir. Yunanistan’ın bu ideolojisi, Büyük Yunanistan’ı kurma hayali içinde şekillenmiştir. Megalo İdea’nın temel hedefleri şunlardır:
- Yunanistan’ın bağımsızlığının sağlanması,
- Batı Trakya ve Selanik’in Yunanistan’a ilhakı,
- Ege adalarının Yunanistan’a ilhakı,
- On İki Adaların Yunanistan’a ilhakı,
- Girit adasının Yunanistan’a ilhakı,
- Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakı,
- Pontus Rum devletinin kurulması,
- Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhakı,
- İmroz ve Bozcaada’nın Yunanistan’a ilhakı,
- İstanbul’un Türklerden geri alınarak Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmak.
Bu hedefler, Yunanistan’ın Kıbrıs’ı topraklarına katma çabasının asıl amacını ortaya koymaktadır: Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hareket serbestisini kısıtlamak ve Anadolu Yarımadası’nın güneyindeki milli güvenlik kuşağını daraltıp, Türkiye’nin etrafında bir stratejik kuşatma çemberi oluşturarak onu Anadolu’ya hapsetmektir.
Kıbrıs Sorunu: Enosis ve Megalo İdea
Kıbrıs sorununun temelinde Yunanistan’ın “Enosis” (birleşme) hayali yatmaktadır. Enosis, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması anlamına gelir ve bu düşünce, 1950’lerde Kıbrıslı Rumlar tarafından terör örgütü EOKA’nın kurulmasıyla somut bir hal almıştır. EOKA, hem İngiliz yönetimine hem de Kıbrıs Türklerine karşı silahlı saldırılar düzenleyerek adada gerilimi artırmıştır.
Bu dönemde, Türk tarafı da Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) adlı bir örgüt kurarak EOKA’yı durdurma çabasına girmiştir. Ancak 1960 yılında imzalanan Zürih ve Londra Garanti Antlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör devlet olmuştur. Bu antlaşma, Rum tarafının “Enosis” hayallerini gerçekleştirmek için kullandığı bir araç haline gelmiştir.
Kanlı Noel ve Türklerin Tecrit Edilmesi
1963’te başlayan “Akritas Planı”, Rumların Türkleri adadan tamamen yok etme hedefini ortaya koymuştur. 21 Aralık 1963’te başlatılan saldırılar, Türk halkını korkunç bir trajedinin içine çekmiştir. “Kanlı Noel” olarak bilinen bu katliamda binlerce Türk, Rumlar tarafından vahşice öldürülmüş, yüzlercesi göçe zorlanmıştır. Bu dönemde, Türkler adanın %3’lük bir bölümüne sıkıştırılmış ve asimilasyon politikalarına maruz kalmışlardır.
1974 Darbesi ve Türkiye’nin Müdahalesi
1974 yılında, Yunanistan’daki cunta yönetiminin desteklediği bir darbe ile Makarios hükümeti devrilmiş ve yerine Sampson cumhurbaşkanlığı kurulmuştur. Bu gelişme, Türkiye’nin garantör devlet olarak harekete geçmesine yol açmıştır. Türkiye, diplomatik yolların tükendiğini ve Türk halkının güvenliğinin tehlikeye girdiğini görerek 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlatmıştır.
Harekâtın amacı, Türk halkının can güvenliğini sağlamak, Rumların “Enosis” hedeflerini engellemek ve adaya barış getirmektir. İlk günlerde gerçekleştirilen operasyonlar, Girne, Lefkoşa ve diğer stratejik bölgelerin kontrolünü sağlamıştır. Ancak ateşkes anlaşmaları sonrasında, Rumlar saldırılarını sürdürmüş ve ikinci bir harekâta neden olmuştur.
İkinci Harekât ve Sonuçlar
14 Ağustos 1974’te başlayan ikinci harekât, Türk ordusunun doğu ve batı yönünde ilerlemesiyle sonuçlanmıştır. Bu süreçte, Rum askerleri tarafından gerçekleştirilen Muratağa, Sandallar ve Atlılar katliamları gibi vahşetler ortaya çıkmıştır. Bu katliamlarda 126 masum Türk vatandaşının hayatını kaybettiği tespit edilmiştir.
Harekât sonunda, Kıbrıs’ta yaşayan Türk halkının güvenliği sağlanmış, adanın kuzey kısmı Türk kontrolüne geçmiştir. 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuş ve 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edilmiştir.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın Anlamı ve Mirası
Kıbrıs Barış Harekâtı, yalnızca bir askeri operasyon değil, aynı zamanda insanlık ve adalet mücadelesi olarak değerlendirilmelidir. Türkiye, bu harekâtla Türk halkının haklarını korumuş, Yunanistan’ın “Megalo İdea” hedeflerini engellemiş ve adaya barış getirmiştir. Ancak bu süreçte, 498 Türk askeri ve 1672 Kıbrıslı Türk şehit olmuştur.
Bugün KKTC, Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin etme hakkını temsil eden bir devlettir. Çok partili demokratik sistemi ve anayasal düzeniyle, Türk dünyasının önemli bir parçasıdır. Ancak BM ve uluslararası toplumun bu gerçeği kabul etmemesi, çözüm sürecini zorlaştıran bir faktördür.
Nihayetinde Kıbrıs meselesi, sadece bir coğrafi veya siyasi sorun değil, aynı zamanda insanlık ve adalet açısından bir sınavdır. Türkiye’nin bu süreçte sergilediği kararlılık, gelecek nesillere emanet edilmesi gereken bir mirastır. Kıbrıs Türk halkının mücadele ettiği bu topraklar, onların kanlarıyla sulanmış kutsal bir emanettir. Bu emaneti korumak, bizlerin namus borcudur.
Kıbrıs Barış Harekâtı, tarihin akışını değiştiren ve Türk milletinin birliğini güçlendiren bir dönüm noktasıdır. Bugün, bu başarıyı takdir ederken, aynı zamanda gelecekte benzer tehditlere karşı uyanık olmalıyız. Çünkü Kıbrıs, yalnızca bir ada değil, Türklerin özgürlük, bağımsızlık ve adalet uğruna vermiş olduğu mücadelelerin sembolüdür.